Tuesday, August 21, 2007

Haight-Ashbury (1967 Summer of Love )

Bu pazar gene bir BAL event vardi. Bu defa Barbara ile tekrar bulusmayi umuyorduk Haight Asbury turunda. Aptal pillerden dolayi sabah zor kalktik gene, bunda tabii cumartesi aksam deliler gibi iki saat duraksiz dans etmenin, tepinmenin etkisi de vardi. Sabah gec te olsa yola dokulduk. Yol boyu su Iranian English kizin romanini okudum. Pek trafik olmadigi icin sadece 10 dakika gec de olsa rahatca vardik Haight Ashbury`e. Adreste verilen kutuphaneyi bulduk ama park etme sansimiz yoktu. Charley arabayi park etmeye calisirken ben Barbara ve grubu bulmak icin atladim arabadan.


Ne varki kutuphane kapali idi ve onunde bir homeless den baska kimse yoktu. Charley`i kirmizi cicekli agaclar altindaki caddede karsiladim. Oyle gorunuyordu ki bu turu kendi basimiza atacaktik.
Haight e dogru yuruduk, cadde iki tarafli dukkanlarla doluydu. Ve sokak tipleriyle kendini gostermeye yeni basliyordu.

Kisa bir yuruyusten sonra siki bir kahvaltiya karar verdik. Kosede gordugumuz brewerye daldik.
Genc bir garson kiz bizi cam kenarinda bir masaya oturtup elimize menuleri tutusturdu.
Ben waffle la idare etmeye karar verirken Charley daha siki bir kahvalti secti. http://www.magnoliapub.com/pub/history.html Kahvaltiyi beklerken camdan gelip gecenleri ve caddedeki olagan ustu mimariyi izledik. Kahvemiz biraz gec ve iki bardagi doldurmayacak bir kapla geldi, kahvaltiyi beklerken masadaki son derece ozel hardali denedik (ve hatta sonra bir sise aldik bile:) ama kahvalti bekledigimize degdi. Uzerinde incirler, seftali dilimleri ve koca bir krema dagi ile gelen wafflelar dogrusu tam anlami ile harika idi, yada ben cok actim.
Magnoliadaki kahvaltidan sonra yola devam ettik. Caddenin daha bir tarafini bitirmeden bir hukka dukkanina rastladik. Charley`e "gel bakalim belki degisik tutunleri vardir" deyip iceri daldim. Tezgahtaki oglan arkadaki bolmeyi gosterdi. Arkadaki bolme hem bir hukka bardi hemde raflar degisik kavanozlarda tutun doluydu. Ortaligi biraz kurcalayip yalana yalana nargilesini ceken oglana biraz baktiktan sonra iki degisik tutun sectik ardindanda sohbette Molasses degilde Honey baseli tutunlerin nargile icin daha iyi oldugunu ogrendik.Dukkani terkedip tekrar yola dondugumuzde caddenin iyiden iyiye kalabaliklastigini farkettik. Karsiya gecip tura o tarafta devam etmeyi planlarken kosedeki parki kesfettik.
Parkta biraz dinlenip yola devam ettik. Bu arada Charley bana 4.20 nin anlamini anlatiyordu. Biz bunu konusurken kulak misafiri olan adam ilerdeki saati gosterdi. Saat 4.20 de duruyordu.Mariuana saati sonsuza kadar orda tutuluyordu bu caddede.
Antika kiyafetler satan bir dukkanda bol pacali blue jeanler ve cicek cocuk elbiselerine baktiktan sonra tekrar sokaga ciktigimizda birbirimize neden o dukkanda hukka icmedigimizi sorduk. Sanirim yorulmustuk artik toktuk ve bir nikotin ziyafeti harika olacakti. Tekrar caddede karsiya gecip hukkacinin arka bolmesine attik kendimizi. Dogrusu ya bu bir deneyimdi. Evdeki eski hukka yerine hic takintisiz son derece smoot giden bir hukka ziyafeti harika oldu. Bu arada su yerine gul suyu kullanmayi, folyonun ince delinmesinin filtre acisindan iyi olacagini ve kesinlikle bizim hukkada bir sorun oldugunu da ogrendik.
Nikotin bombardimanimizdan sonra kahve zamani gelmisti. Ana caddeyi birakip bir sokak arasinda gorulen kucuk kahveye yoneldik. Charley kahveleri ismarlamak icin iceri yururken bende disardaki masalardan birine ilismeye hazirlandim. Yanimdaki masada siyah bir adam gitar caliyor onunde oturan salapur kilikli beyaz ise parca hakkinda yorumlar yapiyordu.
Once cok fazla dikkat etmedim. ardindan gitardan yukselen Austurias namelerinin profesyonelligi dikatimi cekti.
Kalkmadan bu ikiliye para vermeyi dusunurken gitaristin ayagindaki pahali sandallara gozum ilisti digerini bilmem ama bu siyah kesinlikle sokaklara falan ait degildi. Parcanin sonunda hayranlik belirten bir jest yaptim. Gercekten etkileyici idi. Ardindan gelen Bee Gees yorumuda bambaska bir lezzetti. Bu arada Charleyde koca bir bardak kahve ile yanima ilismisti. Kahveyi yudumlayip muzigi dinlerken bir yandanda caddeddeki evleri gozlemliyorduk. Bu mahallenin mimarisi harika idi. San Francisconun tipik mimarisini yansitan bu evler son derece guzel korunmus ve tek tek hepsi restore olmustu. Gezinin sonunda vakti ile ciplak hippi partilerinin yapildigi parka ulastik. Uzaktaki sahneden blue grass nameleri yukseliyordu. Yarim saat kadar cimlere uzanip muzigi dinledik. Saatin 4 e geldigini farketmek supriz oldu. Daha China Towna gidip alisveris yapacaktik. Zorla kalkip parktan uzaklastik. Arabaya giderken Charley bir OpenHouse ilanina takildi. Illa evi gormek istiyordu ve acikcasi bu tipik bir SF evini gormek vede fiyat duzeyini ogrenmek icin iyi bir firsatti. Evin hemen yanindaki binada acik garajda calisan adama laf atip biraz muhabbet ettikten sonra merdivenlere yuruduk. Kapida fancy realtor tarafindan karsilandik. Bu binanin sadece alt kati idi. Ust kat baska birine aitti anlasilan. Giriste son derece sik mentalli bir somine geri planda yemek odasi ve dahada geride mutfak. Kucuk bir misafir odasi ve gene pek buyuk olmayan main bedroom. Ev cok buyuk olmamasina ragmen iki oda icinde iki banyo vardi ve en onemlisi arkada kucuk bir bahce.
Bamboo ve fernlerle dolu bahce kucuk bir vahaya benziyordu. Tabii 990 bin dolarlik bedeli odeyebilene. Cikista Realtora tesekkur ettik bizim arkamizda dolasan cift fiyata soylenip 750 bin dolara kendi basina ve buyuk bahceli ev almak mumkunken bunun niye bu kadar pahali oldugunu konusuyorlardi. Charley ile birbirimize baktik. Dogrusu China Townda ya da downtownda bir apartmanda yasamak istemezdim ama burda bu ev, apartman dairesi gibi de olsa bu fiyati sadece yeri icin hakediyordu. Kafede otururken gordugumuz yanmis evi konustuk. Satilik bile degildi, ama dogrusuya oyle bir deal bulsak sehrin bu bolgesinde yasamak ve aylarla yillarla insaatla ugrasmaktan kacinmazdim tabii is ciftlige gecmeye gelinceye kadar:)
Arabaya vardigimizda saat 4u gecmisti. China Towna giderken Japonise Towndan gectik, burda bir defa dolastiktan sonra cok fazla gormeye deger birsey olmadigina karar vermistik.
Yavas yavas brunchlarinda etkisi kaybolmus karnimiz acikmaya baslamisti.

Tecrubelerimize dayanarak bu defa China Towna kadar ulastik arabayla ve ondan sonra park yeri bakmaya basladik.
Sokakta her zaman durdugumuz dukkandan oglanin arkadasinin ailesine yollamak uzere bir cay takimi aldim. Biraz soylenerek bizim cinli baharatciya bakindik. Sonunda buldugumuzda hemen iceri dalip raftaki kavanozdan yari isaret yari kirik dokuk bir ingilizce ile geyik boynuzlarini paketlettirip bizim meshur Ahi Tea House a dogru Dim Sum yemek icin yollandik.
Dim Sum kahvalti olabilir ama Ahi Tea House her saatte Dim Sum servisi yapiyor vede bu Charleynin noodle dan sonra tek sevdigi cin yemegi. Artik tecrubeli oldugumuz icin ne isteyecegimizi gayet iyi biliyorduk. Bol bol ismarlamaktanda kacinmadik cunki nasilsa kalanlar eve gidecekti vede cin yemeklerinin en buyuk ozelligi ne kadar cok yersen ye bir kac saat sonra tekrar acikacagindir. Kalanlari aksam tv seyrederken tuketmek her halikarda harika olacakti.
Eve donerken yorgunduk ama harika bir hafta sonu gecirmistik. Ve Frisco bizi bambaska yeni bir kosesi ile gene sasirtmayi becermisti.